Ortaçağdan günümüze kopyala-yapıştır: Fas
- Cüneyt, bize Fas'ı 3 kelimeyle anlat.
- Mistik, egzotik, fantastik.
- Cüneyt, çok yoğunuz, önemli projelere imza atacağız. Sen iyisi mi kısıtlı zamanımızı alma, bize tek kelimeyle Fas'ı anlat.
- Bam-başka...
derdim, bana böyle sorulsa...
Ülke, gerçekten de dünyada eşi benzeri bulunmayacak ayrı bir alem. Yıllar boyu kendilerini sömüren Fransa'ya -enteresan biçimde- hala yaranmaya çalışırcasına, herkes (peçeli kadından dilencisine kadar herkes!) Fransızca konuşuyor, cafe creme ismi verilen sütlü kahveden içiyor, sabahları kuruasan yiyor. Ancak, bu tip hareketlerde kendilerinin de Fransa gibi müreffeh bir ülke olacaklarını bekliyorlarsa daha çok beklemeleri gerekecek. Nitekim; Araplılık, şarklılık, eskilik ülke üzerine öyle sinmiş ki kahveyle çörekle değişmesi pek olası değil.
8 ay gayrimüslim ülkeleri gezdikten sonra din kardeşlerimle kucaklaştım. (Elhamdülillah) Her ne kadar ülke laik olsa da, islamın etkisini her an görmek mümkün. Kapalı kadın oranı yüksek oranda, namaz-oruç gibi ibadetler yaygın şekilde uygulanıyor. Örneğin, taksi şöförleri (belki de yol güvenliğini arttırmak maksadıyla) mütemadiyen kuran dinliyor. Haliyle, öyle takside cıvımak, şımarmak mümkün değil. Yol alırken, efendice oturup dinlemek (mümkünse taksiye abdestli binmek) gerekiyor.
Medina ismi verilen "eski şehir"ler, özellikle gezilmesi gereken yerler. Souk denilen pazarların ortaçağdan günümüze ışınlanmış görünümü veren daracık sokaklarında, günün her saatinde hummalı bir alışveriş görüntüsü mevcut. Her ne kadar, şahsen 100 yıl geçse de zerre kadar ihtiyaç duymayacağım hacı misi, yaldızlı entari, kakmalı gümüş tepsi, taht (onu ben de anlayamadım) gibi ipe sapa gelmez şeyler satılsa da malların talibi çok, curcuna bitmek bilmiyor. Alışveriş sonrası, açık hava lokantalarında kuskus, tajin yemek lazım. Kuskus, ince bulgur pilavının üzerine patates, kabak, havuç, soğan gibi sebzelerden oluşan etli türlünün boca edilmesiyle oluşan Türk damak tadına uygun bir yiyecek. Bizim kuskus adını verdiğimiz küresel makarnayla uzaktan yakından ilgisi yok. Tajin ise bu türlünün pilavsız halde, güveçte sunulan hali. İkisi de gayet leziz.
Akşam yemeğini yemek için en ideal yer şüphesiz Marakeş'in Cema el-Fna Meydanı. Burası bir acaip! Sanki, mahşerin dünyamızdaki ön denemesi. Bir taraftan yoğun duman altında kuskuslar, kebaplar, salyangozlar (müslüman mahallesinde bol miktarda salyangoz tüketiliyor - Fransa'ya yaranmanın gözü kör olsun!) afiyetle yenirken diğer taraflarda binbir türlü şark eğlencesine tanık olunabiliniyor. Bir mü'min iştahlı bir şekilde hayvan kafalı bebek doğuran kadını anlatan CD'yi pazarlarken, diğer tarafta başka bir satıcı burnunuza doğru ince bir yılan uzatıyor. "Aman o ne, derhal kaçayım" derken bakıyorsunuz yerde bir kobra kafayı kaldırmış tıslıyor, onun üzerinden atlanıp çalgı çengi bölgesine yaklaşılıyor. Kafasında bir horozla göbek atan adama selam veriliyor, ucuz fiyata esrar olduğunu söyleyen delikanlılara "teşekkür ederim, esrarımı az önce aldım" denip kaçılıyor. Bu arada, bu kalabalıktan istifade etmek için her hallerinden kapma ve kaçma gayretinde oldukları belli olan gruba da elbet dikkat ediliyor. Açıkcası, Madrid çarpılmasından sonra kalan yegane kartımı da çaldırıp bir hayırsever gelip kurtarasıya kadar Batı Sahara sınırındaki bir mülteci kampında mahsur kalmak istemem.
Şehir bazında incelersek, Casablanca'da filmle ilgili herhangi bir ibare yok. Sürekli bu filmi oynatan bir yer varmış ama zaten tümü Florida'da çekilen bu filmi evimde seyretmeyi tercih ederim. Onun yerine, dünyanın 2. büyük ve en yüksek minareli (210 m= 1.5 x İzmir Hilton) camisi Hasan II Camisi görülebilir. Ülkenin başkenti Rabat, yeni ve eskinin kaynaştığı bir şehir. En güzel souk'lar Fes'te. Ancak, favorim harika meydanıyla, hengamesiyle Marakeş...
Şu ana kadar gezdiğim yerlerdeki zamanlamam hep kararında olmuştu. Ne az ne de çok. Ancak, açıkcası Fas için ayırdığım 5 gün az geldi. Buraya daha fazla zaman ayırmış olmayı isterdim. Bu bambaşka ülkeyi çok sevdim. Gürültüsü, yaygaracı esnafı, sürekli para isteyen arsız çocukları mı? Onlar da gülün dikenleri...
(NOT: Yolculuğa tam 8 ay önce Londra Heathrow aktarmalı Bombay uçuşuyla başlamıştım. Fas'tan İzlanda'ya gelirken tekrar Londra Heathrow Havaalanı'na ulaştım ve 360 meridyeni fiili olarak tamamlamış oldum, vatana millete hayırlısı olsun.)
Reykjavik - İzlanda
- Mistik, egzotik, fantastik.
- Cüneyt, çok yoğunuz, önemli projelere imza atacağız. Sen iyisi mi kısıtlı zamanımızı alma, bize tek kelimeyle Fas'ı anlat.
- Bam-başka...
derdim, bana böyle sorulsa...
Ülke, gerçekten de dünyada eşi benzeri bulunmayacak ayrı bir alem. Yıllar boyu kendilerini sömüren Fransa'ya -enteresan biçimde- hala yaranmaya çalışırcasına, herkes (peçeli kadından dilencisine kadar herkes!) Fransızca konuşuyor, cafe creme ismi verilen sütlü kahveden içiyor, sabahları kuruasan yiyor. Ancak, bu tip hareketlerde kendilerinin de Fransa gibi müreffeh bir ülke olacaklarını bekliyorlarsa daha çok beklemeleri gerekecek. Nitekim; Araplılık, şarklılık, eskilik ülke üzerine öyle sinmiş ki kahveyle çörekle değişmesi pek olası değil.
8 ay gayrimüslim ülkeleri gezdikten sonra din kardeşlerimle kucaklaştım. (Elhamdülillah) Her ne kadar ülke laik olsa da, islamın etkisini her an görmek mümkün. Kapalı kadın oranı yüksek oranda, namaz-oruç gibi ibadetler yaygın şekilde uygulanıyor. Örneğin, taksi şöförleri (belki de yol güvenliğini arttırmak maksadıyla) mütemadiyen kuran dinliyor. Haliyle, öyle takside cıvımak, şımarmak mümkün değil. Yol alırken, efendice oturup dinlemek (mümkünse taksiye abdestli binmek) gerekiyor.
Medina ismi verilen "eski şehir"ler, özellikle gezilmesi gereken yerler. Souk denilen pazarların ortaçağdan günümüze ışınlanmış görünümü veren daracık sokaklarında, günün her saatinde hummalı bir alışveriş görüntüsü mevcut. Her ne kadar, şahsen 100 yıl geçse de zerre kadar ihtiyaç duymayacağım hacı misi, yaldızlı entari, kakmalı gümüş tepsi, taht (onu ben de anlayamadım) gibi ipe sapa gelmez şeyler satılsa da malların talibi çok, curcuna bitmek bilmiyor. Alışveriş sonrası, açık hava lokantalarında kuskus, tajin yemek lazım. Kuskus, ince bulgur pilavının üzerine patates, kabak, havuç, soğan gibi sebzelerden oluşan etli türlünün boca edilmesiyle oluşan Türk damak tadına uygun bir yiyecek. Bizim kuskus adını verdiğimiz küresel makarnayla uzaktan yakından ilgisi yok. Tajin ise bu türlünün pilavsız halde, güveçte sunulan hali. İkisi de gayet leziz.
Akşam yemeğini yemek için en ideal yer şüphesiz Marakeş'in Cema el-Fna Meydanı. Burası bir acaip! Sanki, mahşerin dünyamızdaki ön denemesi. Bir taraftan yoğun duman altında kuskuslar, kebaplar, salyangozlar (müslüman mahallesinde bol miktarda salyangoz tüketiliyor - Fransa'ya yaranmanın gözü kör olsun!) afiyetle yenirken diğer taraflarda binbir türlü şark eğlencesine tanık olunabiliniyor. Bir mü'min iştahlı bir şekilde hayvan kafalı bebek doğuran kadını anlatan CD'yi pazarlarken, diğer tarafta başka bir satıcı burnunuza doğru ince bir yılan uzatıyor. "Aman o ne, derhal kaçayım" derken bakıyorsunuz yerde bir kobra kafayı kaldırmış tıslıyor, onun üzerinden atlanıp çalgı çengi bölgesine yaklaşılıyor. Kafasında bir horozla göbek atan adama selam veriliyor, ucuz fiyata esrar olduğunu söyleyen delikanlılara "teşekkür ederim, esrarımı az önce aldım" denip kaçılıyor. Bu arada, bu kalabalıktan istifade etmek için her hallerinden kapma ve kaçma gayretinde oldukları belli olan gruba da elbet dikkat ediliyor. Açıkcası, Madrid çarpılmasından sonra kalan yegane kartımı da çaldırıp bir hayırsever gelip kurtarasıya kadar Batı Sahara sınırındaki bir mülteci kampında mahsur kalmak istemem.
Şehir bazında incelersek, Casablanca'da filmle ilgili herhangi bir ibare yok. Sürekli bu filmi oynatan bir yer varmış ama zaten tümü Florida'da çekilen bu filmi evimde seyretmeyi tercih ederim. Onun yerine, dünyanın 2. büyük ve en yüksek minareli (210 m= 1.5 x İzmir Hilton) camisi Hasan II Camisi görülebilir. Ülkenin başkenti Rabat, yeni ve eskinin kaynaştığı bir şehir. En güzel souk'lar Fes'te. Ancak, favorim harika meydanıyla, hengamesiyle Marakeş...
Şu ana kadar gezdiğim yerlerdeki zamanlamam hep kararında olmuştu. Ne az ne de çok. Ancak, açıkcası Fas için ayırdığım 5 gün az geldi. Buraya daha fazla zaman ayırmış olmayı isterdim. Bu bambaşka ülkeyi çok sevdim. Gürültüsü, yaygaracı esnafı, sürekli para isteyen arsız çocukları mı? Onlar da gülün dikenleri...
(NOT: Yolculuğa tam 8 ay önce Londra Heathrow aktarmalı Bombay uçuşuyla başlamıştım. Fas'tan İzlanda'ya gelirken tekrar Londra Heathrow Havaalanı'na ulaştım ve 360 meridyeni fiili olarak tamamlamış oldum, vatana millete hayırlısı olsun.)
Reykjavik - İzlanda
Etiketler: Fas
7 Comments:
sayın cuneyt,
devrialemi tamamlamanin verdigi huş-u icerisinde "bizim oralarin" en abidik gubidik konuşan melmeketine varmis oldugunu tahmin ediyor ve sana söyle diyorum :
það gengur vel !
bir onceki yorumumda nacizane "ispanyada gorulesiler" onerilerimi sıralamiş, sevilla'daki tip fakultesinden bahsetmiştim. sanırsam berber ararken gozunden "hmm, yine baska bir gorkemli ve şatafatli saray, ne kadar da ilginç degil" diyerek kaçmiş olmali. tabi hayatinin 6 guzel yilini ankaranin meshur sıhhiye-i şahanesinde gri binalarda okuyarak gecirince algıda secicilik ona gore sekilleniyor.
biraz geriden takipteyim ama takipteyim.. izlandada iyi gezmeler
Bless,
2che
það gengur vel ! = thath gengur vel okunur; hersey iyi gidiyor anlamında
Bless = güle güle
Marakeşi fransizlari olmasada baska iki ecnebi(Jimmy page-Robert Plant) tanıtmıştı zamanında.Dedikleri abarttıkları kadar var diyorsun yani.Severim abattıkları kadar çıkan yerleri.
Cuneyt seyehatini surekli takip ediyorum ve hinzirca espirilerle dolu son yazini cok begendim :)Bunu Fas a mi yoksa 8 aylik gezinin sonuna yaklasmis olmanami borclusun bilemiyorum...
Varol...
Demek, siz yola çıkalı sekiz ay olmuş. Zaman su gibi akıp gitmiş, yine.
Yolculuğunuzu paylaştığınız için, teşekkürler.:)
cuneyt naptin sen hocam ya.
harcanir mi orda 5 gun, Izlanda da harca o 5 gunu ozellikle gecelerin iyice kisaldigi su ginlerde, aksam 223.00 te gunesi gokyuzunde gorerek icim yanmaz ama,
gezinin bu kismini hic begenmedim. yine de sagol uzak durulmasi gereken bir yeri bana gosterdigin icin.
Cuneyt'cim selam,
Ulke cok geri kalmis gorunuyor ama devlet okullarinda (tabii bu egitim gorenler icin gecerli) 2 dil resmi olarak (Fransizca ve Arapca)ek olarakta baska diger diller ogretiliyormus, Canada'da birlikte calistigim iki Fasli'da 4 dil arti berber dili biliyorlardi, hepside okulda ogrenilmis...
sevgiler iyi seyahatler,
emine erden
Yorum Gönder
<< Home