06 Haziran 2007

3F: Lizbon

Fado - Cafe LusoLizbon, İstanbul'un kıtanın öte tarafındaki kardeşi. Şehre upuzun bir köprü üzerinden giriyorsunuz, birkaç km sonra Aksaray'daki su bentleri gibi tarihi yapıların altından geçip merkeze varıyorsunuz. Ve, şehir 7 tepe üzerinde kurulmuş!
Bu Portekizce, anlaşılacak gibi bir şey değil. Brezilya'da kahır bela yol aldıktan sonra, burada -haliyle- yine karşıma çıktı. Ben, önceleri İspanyolca'nın bir benzeri olduğunu sanırdım. Halbuki, ne kadar yanılmışım. Dil, küçüklerin kendilerince yapay dil ürettiklerini düşünüp çıkarttıkları saçmasapan seslerden oluşmuş sanki. Bol bol ş, j, vj, aoğ seslerini duymak mümkün. Mesela, bildiğimiz Lizbon'u Lisboa şeklinde yazmakla kalmıyorlar, "Lişbuğa" şeklinde telaffuz ediyorlar...
Deniz kenarından karşı tarafları seyretmek (şehir su ile ayrılmış 3 parçadan oluşuyor, vesileyle yine İstanbul'a benzetmek isterim. Bkz: 3 İstanbul) insana engin bir huzur veriyor. Deniz keyifini doyasıya yaşadığıma kanaat getirip, 1 saat uzaklıktaki Sintra'ya gittim. Tepesindeki güzel şatosuyla, enteresan bacalı sarayıyla ilgi çekici bir yer. Ancak... Sintra'da öyle birşey var ki hayatımda gördüğüm en güzel şeylerden biri. Mekanın adı Quinta de Regaleria. Sanki bir bilgisayar oyunu, sanki bir Indiana Jones! Mağaralarıyla, gizli kapılarıyla, dışarıdan en ufak bir ipucu bile vermeyen metrelerce derinlikteki şahane kuyusuyla sanki bir rüya alemi. Ayin yapmak için bunca zahmete katlanıp böylesi bir güzellik oluşturan Hür ve Kabul Edilmiş Portekiz Masonları'na teşekkür etmek lazım.
Lizbon'da gece hayatının hızlı aktığı Bairro Alto, deniz kıyısında keyif yapılabilecek Belem, ve binbir çeşit deniz hayvanının izlenebileceği Oceanario görülmeye değer yerler.
Eski Portekiz diktatörü Salazar'a sormuşlar: "Bu ülkeyi sana karşı ayaklanma çıkmadan nasıl yönetiyorsun?" diye. "Onların dikkatini başka yöne yöneltecek 3 F ile" demiş Salazar: Futbol, fiesta ve fado. 3F'in en iç hüzünlüsü, en yürek parçalayıcısı, en kulağa gönle hitap eden şüphesiz fado. Bairro Alto'da gittiğim fado kafesinde Portekiz gitarı eşliğinde yanık sesli Portekiz kızları öyle içli söylediler ki melankolinin tavanına çarptım. "Söylemeyin artık, yürek yanıyor" dedim, ama nafile. "Fado ne ola ki" ya da " Tabii ki fadonun ne olduğunu biliyoruz, sen iyisi mi bir parça koy oradan da kulağımızın pası silinsin" diyenler için buyurunuz. Fado kraliçesi Amália Rodrigues'den...


Amália Rodrigues - Barco Negro


(NOT 1: 8 ay sürdürdüğüm hasarsızlık dönemi Madrid Metrosu'nda son buldu. Casablanca uçağına binmek için döndüğüm Madrid'de cüzdanımla vedalaştım. Madrid metrosu, sözüm sana! Çok güzel dedim, yerlere göklere sığdıramadım. Karşılığın bu mu olacaktı? Hırsız arkadaşlar euro'larımı güle oynaya harcasınlar, iptal ettirdiğim kredi kartlarını kapı dili açmak vb amaçlarla kullanabilirler.)
(NOT 2: G. Amerika 3 rotası gecikmeli de olsa eklendi. İşte şurada: G. Amerika 3 Haritasi )

Rossio Oriente Metro İstasyonu Parque dos Naçoes Oceanario
Palacio de Pena (Sintra) Quinta de Regaleria (Sintra) Lizbon Sokakları Balıkçı ve Vasco de Gama Köprüsü

Rabat - Fas

Etiketler:

4 Comments:

Blogger New York Muhtari said...

yine harika bir yazi, ve harika fotograflar... yakinda seyahatin bitiyor olacagi icin senin adina seviniyorum ne de olsa yurda doneceksin, ama sanirim siteni, yazilarini, seyahat anilarini cok ozluyor olacagim.

6/6/07 18:12  
Anonymous Adsız said...

Ben derim ki bu sayfalar kesinlikle boşa gitmemeli ve kesinlikle değerlendirilmeli. Bu anlatım ve üslup acaip bir olay... Sohbetinin tadına doyum olmuyordu ama yazıların kopardı.

Bekliyoruz BABA...


Barış

6/6/07 22:34  
Blogger Unknown said...

cuneyt yakinken gel amsterdam a,
guzel bi son yap gezine.

7/6/07 15:45  
Anonymous Adsız said...

Ben sana İspanya'da hırsızlara dikkat et demiştim demek istemezdim.. geçmiş olsun..

ST.

12/6/07 16:05  

Yorum Gönder

<< Home