Güneşsizlik özlemi: İzlanda
Kabul etmek lazım; Fas'tan sonra oldukça alakasız bir geçiş oldu. Neyse ki, arada 1 günlük de olsa Londra geçişi yaptım da kültür şoku dozu azaldı.
Reykjavik, 64 kuzey enleminde bulunması itibariyle, dünyanın kutaplara en yakın başkenti. 170.000 nüfusu ile bir Avrupa başkentinden ziyade sevimli bir balıkçı kasabasını andırıyor. (İzlanda'nın nüfusu 270.000) Yine de, bu küçücük kentte aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz.
Bulabiliyorsunuz, ama her biri samanyolunun ötesinden kopup gelmiş fiyatlar için servet dökerek... Her şey Türkiye'dekinden ortalama 4-5 kat pahalı. Bir belediye otobüsü bileti 7 YTL (binmedim), orta halli bir restoranda bir ana yemek 110 YTL (yemedim), bir tas çorba 22 YTL (lütfen bu bahsi kapatalım) olur mu? Olmamalı ama, demek ki olabiliyormuş.
Halk, son derece sessiz, sakin. Doğruyu söylemek gerekirse, biraz fazlaca sakinler. Bolivya'da Salar de Uyuni turu yaparken eller kollar havada konuşup duran İtalyan Fernando'ya Akdeniz insanının sıcak olduğundan, soğuk havada yaşayanların ise aynı derecede soğuk olduklarından dem vurmuştum. Bana "Her şeyleri var, ama "sangre"leri (İsp. ve İt. motomot karşılığı -kan- olmakla beraber -ruh- manasında) yok" demişti. Fazlaca sangre ihtiva eden Küba, Fas gibi ülkeler yokluk içinde mutlu mesut yaşarken, bolluk içinde yüzen kuzey ülkelerinin intihar ve alkolizm konusunda birbirleriyle yarışması bundan kaynaklanıyor olabilir. Bir nev'i rahat batması durumu, belki de...
İzlanda, beyaz geceleri yaşamak için en uygun yerlerden biri. Güneş, geceyarısından birkaç dakika önce kuzey-kuzeybatı arasında bir yerlerden batıyor. Kızıllık kuzey bölgesini batıdan doğuya doğru şöyle bir taradıktan sonra, güneş kuzey-kuzeydoğu arasında bir yerlerden 02 gibi tekrar doğuyor. Sonra, 22 saat tepemizde dikilip duruyor. Hal böyle olunca, uyku, yemek vakti gibi saatsel aktiviteler de allak bullak oluyor. Beterin beteri var; aralık sonunda da güneş yalnızca 1-2 saat görünüp (o da havalı kapalı değilse) tekrar sırra kadem basıyor. Ama, güzelliği dillere destan kuzey ışıkları da ancak bu karanlık dönemde görülebiliyor.
9. yüzyılda Vikinglerin gelip yerleştiği bu ada, saga denen eski destanlarıyla ünlü. Teknolojinin gelişmesinden sonra, anca son yüzyılda az da olsa hareketlenen -her yerden uzak- bu adada, 12 yüzyıl önce ne olmuştur da böyle uzun uzun destanlar yazılmıştır diye insan meraklanmıyor değil. Saga okumuşluğum yok, ama sanırım şu çerçevede geçiyordur:
"Yaz gelmişti. Hava çok soğuktu. Aydınlıktı, her yer aydınlık. Erik, deniz kenarında durup masmavi gözleriyle ufka baktı. Sapsarı saçları rüzgarda savruluyordu. Balık zamanı gelip çatmıştı. Usulca demir aldılar.
6 ay geçmişti. Hava çok soğuktu. Karanlıktı, her yer karanlık. O dönem, çok balık avlamışlardı. Çok balık vardı. Balıktı, her yer balık. Hava iyiden iyiye soğumuştu. Balık, soğuk, balık, soğuk, balık, soğuk... Balık, çok soğuktu." x 1000
Adanın doğal güzellikleri anlatmakla bitmez. Her ne kadar, volkanik oluşum yüzünden ortalıkta (ithal edilenler hariç) ağaç bulunmasa da; ada, sıcak su havuzları, ay görünümlü ovaları, kraterleri, gayzerleri ve çağlayanlarıyla eşsiz bir doğal güzelliği sahip. Her 5 dakikada bir fışkıran Strokkur gayzerinin patlamasını beklemek, patlamadan sonra nereye yöneleceği belli olmayan kaynar su sütunundan köşe bucak kaçmak ayrı bir keyif!
Ocak'ta piştikten, Haziran'da donduktan sonra son durağım Birleşik Krallık'a (UK) geldim. IRA konusunu irdelemek adına Belfast yollarına koyulurken, hepinize bol sangre'li günler diliyorum...
(NOT: İber Yarımadası & Fas haritası eklendi: İber & Fas)
Gatwick Havaalanı - Londra - İngiltere
Reykjavik, 64 kuzey enleminde bulunması itibariyle, dünyanın kutaplara en yakın başkenti. 170.000 nüfusu ile bir Avrupa başkentinden ziyade sevimli bir balıkçı kasabasını andırıyor. (İzlanda'nın nüfusu 270.000) Yine de, bu küçücük kentte aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz.
Bulabiliyorsunuz, ama her biri samanyolunun ötesinden kopup gelmiş fiyatlar için servet dökerek... Her şey Türkiye'dekinden ortalama 4-5 kat pahalı. Bir belediye otobüsü bileti 7 YTL (binmedim), orta halli bir restoranda bir ana yemek 110 YTL (yemedim), bir tas çorba 22 YTL (lütfen bu bahsi kapatalım) olur mu? Olmamalı ama, demek ki olabiliyormuş.
Halk, son derece sessiz, sakin. Doğruyu söylemek gerekirse, biraz fazlaca sakinler. Bolivya'da Salar de Uyuni turu yaparken eller kollar havada konuşup duran İtalyan Fernando'ya Akdeniz insanının sıcak olduğundan, soğuk havada yaşayanların ise aynı derecede soğuk olduklarından dem vurmuştum. Bana "Her şeyleri var, ama "sangre"leri (İsp. ve İt. motomot karşılığı -kan- olmakla beraber -ruh- manasında) yok" demişti. Fazlaca sangre ihtiva eden Küba, Fas gibi ülkeler yokluk içinde mutlu mesut yaşarken, bolluk içinde yüzen kuzey ülkelerinin intihar ve alkolizm konusunda birbirleriyle yarışması bundan kaynaklanıyor olabilir. Bir nev'i rahat batması durumu, belki de...
İzlanda, beyaz geceleri yaşamak için en uygun yerlerden biri. Güneş, geceyarısından birkaç dakika önce kuzey-kuzeybatı arasında bir yerlerden batıyor. Kızıllık kuzey bölgesini batıdan doğuya doğru şöyle bir taradıktan sonra, güneş kuzey-kuzeydoğu arasında bir yerlerden 02 gibi tekrar doğuyor. Sonra, 22 saat tepemizde dikilip duruyor. Hal böyle olunca, uyku, yemek vakti gibi saatsel aktiviteler de allak bullak oluyor. Beterin beteri var; aralık sonunda da güneş yalnızca 1-2 saat görünüp (o da havalı kapalı değilse) tekrar sırra kadem basıyor. Ama, güzelliği dillere destan kuzey ışıkları da ancak bu karanlık dönemde görülebiliyor.
9. yüzyılda Vikinglerin gelip yerleştiği bu ada, saga denen eski destanlarıyla ünlü. Teknolojinin gelişmesinden sonra, anca son yüzyılda az da olsa hareketlenen -her yerden uzak- bu adada, 12 yüzyıl önce ne olmuştur da böyle uzun uzun destanlar yazılmıştır diye insan meraklanmıyor değil. Saga okumuşluğum yok, ama sanırım şu çerçevede geçiyordur:
"Yaz gelmişti. Hava çok soğuktu. Aydınlıktı, her yer aydınlık. Erik, deniz kenarında durup masmavi gözleriyle ufka baktı. Sapsarı saçları rüzgarda savruluyordu. Balık zamanı gelip çatmıştı. Usulca demir aldılar.
6 ay geçmişti. Hava çok soğuktu. Karanlıktı, her yer karanlık. O dönem, çok balık avlamışlardı. Çok balık vardı. Balıktı, her yer balık. Hava iyiden iyiye soğumuştu. Balık, soğuk, balık, soğuk, balık, soğuk... Balık, çok soğuktu." x 1000
Adanın doğal güzellikleri anlatmakla bitmez. Her ne kadar, volkanik oluşum yüzünden ortalıkta (ithal edilenler hariç) ağaç bulunmasa da; ada, sıcak su havuzları, ay görünümlü ovaları, kraterleri, gayzerleri ve çağlayanlarıyla eşsiz bir doğal güzelliği sahip. Her 5 dakikada bir fışkıran Strokkur gayzerinin patlamasını beklemek, patlamadan sonra nereye yöneleceği belli olmayan kaynar su sütunundan köşe bucak kaçmak ayrı bir keyif!
Ocak'ta piştikten, Haziran'da donduktan sonra son durağım Birleşik Krallık'a (UK) geldim. IRA konusunu irdelemek adına Belfast yollarına koyulurken, hepinize bol sangre'li günler diliyorum...
(NOT: İber Yarımadası & Fas haritası eklendi: İber & Fas)
Gatwick Havaalanı - Londra - İngiltere
Etiketler: İzlanda
10 Comments:
aslinda ç0k daha vahşi olsa da (eskimolarla karşılaşmaları üzerine: "kanları önce hiç akmıyor ama daha da öldürücü yara açarsak hiç durmuyor" ) sagalar gerçekten yazdığına benziyor.
çürümüş köpekbalığı çorbası içmedin mi yani?
Irlanda konusunda...neyse
Başbakanlık konutuna bayıldım.. ne zaman Türkiye'nin başbakanı elini kolunu sallaya sallaya halkın arasında gezinecek işte o zaman Avrupa Birliği'ne girmiş olacağız.. Tamam, belki yanında bir tane korumayla..
ST.
Durup durup muhteşem blogun %90'ını bir seferde okumak meşakkatli de olsa çok ama çok keyifli. Kendimi biraz "patlak lastik" gibi hissedip (yarı yolda bırakır ya..) bunca zaman yazmadığım (yazamadığım) için üzüntülüyüm ama zararın neresinden dönersem kardır diyorum artık. Fotoğraflar harika, içtenlikle ve fotoğrafçı kimliğimle söylüyorum.
Kırmızı halıyı serdik bekliyoruz, haydi artık..
Barcelona'da, balık restoranlarında rakı yerine yerel kültüre ait "Sangria"lar vardı. Bildiğimiz sürahi içinde sunulan "sangria" bol buzlu , kırmızı renkte, daha çok vişne suyuna benzeyen bir şeydi. Tatlımsı tadı sanki vişne votka izlenimi uyandırıyordu. Belki de punch da denilebilir.
Sangre'nin kan anlamı demekki "sangria" içkisine de isim vermiş.
Hadi dön artık. Millet seni bekliyor.
Abin...
medeniyete , guzel insanlarin araina hos geldin fastan sonra.
Izlanda guzel yerdir. sprite ve votkayi calkalayip icerler baloncuklara karisan alkol daha cabuk kana ulasir.
Dön artık.. özledik yahu.. gerçi yazılar daha bi güzelleşti ama nargileyle de güzel anlatırsın eminim:)
Mert
bu arada kafam karıştı güneşin kuzeyde değil güneyde kalması gerekmez mi?
Güneş kuzeyde olduğu için yaz oluyor ve kuzeydeki ülkede güneş batmıyor, kışın ise güneydeki güneş kuzeydeki ülkeye görünmüyor ve de güneş doğmuyor.
Nasıl daha da anlaşıldı mı? Yoksa daha da mı karıştı?
Gitmeden önce benim de kafam karışırdı. Gidince gördüm ki 21 Mart-23 Eylül arasında güneş kuzey yarımkürede kuzey taraftan doğup batarken, 23 Eylül-21 Mart arasında güney taraftan doğup batıyor.Tam ekinoks günlerinde dünyanın her yerinde tam doğudan doğup tam batıdan da batıyor.
Cüneyt
ben de bir gün dolaşacağım...inanıyorum buna çünkü çok istiyorum...sizi kıskanmadım değil...
Yorum Gönder
<< Home