Kısa ve öz: Uruguay
Buralara gelmeden evvel, çoğu ülke hakkında az çok ön bilgim vardı. Şili'nin darbesini, darbe yiyen Allende'sini, darbe yapan Pinochet'sini, darbeden kaçan yazarları Pablo Neruda'yı, eski Interli futbocusu Zamorano'yu, tenisçileri Rios'u biliyordum. Upuzun bir ülke olması enteresandı. Sonradan Avustralya Açık Tenis Turnuvası'nda Gonzales isimli yeni bir tenisçileri parladı.
Arjantin deyince akla binlerce şey gelebiliyor: Maradona ve bilimum futbolcu, Evita, Carlos Menem, askeri cunta, Che, Falkland Savaşı, vb...
Ya Uruguay denince ? Koca bir boşluk, sonsuz bir hiçlik! Buraya gelene dek benim Uruguay'la ilgili bildiğim tek şey 1930'da kendi ülkelerinde ve 1950'de Brezilya'da yapılan 2 adet dünya kupasını kazanmış olduğuydu. Hatta 50'de Maracana Stadı'nda 190.000 Brezilyalı'nın önünde Brezilya'yı 2-0 yenerek kazandıkları maçtan sonra 190.000 kişinin donup kalması, saatler boyu yerlerinden kalkmamaları, hatta 2 kişinin bu acıya dayanamayarak Maracana'nın tepesinden aşağıya atlamaları meşhurdur. Güzel jest ve mimikleriyle Halit Kıvanç anlatmıştı, kulakları çınlasın.
Cumartesi sabahı Buenos Aires'den Colonia del Sacramento'ya feribotla geçtim. Colonia evleri, doğup büyüdüğüm Urla'daki Rum evlerini andırıyor. Pastel renkli, tek katlı, güzel çiçeklerle süslenmiş evler ve arnavut kaldırımlı sokaklar sevimli bir kasaba çıkarmış ortaya. Uruguay'daki ilk yerleşim olması sebebiyle onlar için tarihi bir önemi de var. Etrafta ilk yerleşimden kalma yıkıntılar (16. yüzyıl) büyük bir gururla sunuluyor!
2 saatlik bir yolculukla Montevideo'ya geldim. Garajda bir sonraki durağım için bilet alırken baktım ki Türkçe aksanla İngilizce konuşan biri! Ve nihayet benim gibi gezen bir Türk'le karşılaştım. Şeref, bir seyahat acentası işletiyor. Kışın işler durulduğunda, karısını ve lisedeki kızını evde bırakıp birkaç aylığına bu tip yolculuklara çıkıyor. Şimdi de 2,5 aylığına G. Amerika'ya gelmiş. Belli bir süreliğine beraber devam edeceğiz.
Şeref'le cumartesi gecesi otele yerledikten sonra ana meydana gittik. Kısaca: Montevideo sallanıyor! Gece kronolojisi şu şekilde: 02.00 Restorana geliş - 02.30 Sipariş verme - 03.30 Akşam yemeği bitirme - 03.45 İki blok ötedeki adım atılacak yer olmayan sokağa varma - 04.00 Gece hayatına başlama... Montevideo şu ana kadar gördüğüm en renkli gece hayatına sahip yerlerden biri. 04.30'da ayrıldığımızda her yer hala tıklım tıklım doluydu, alkol duvarına çarpıp kafa gözü patlatmış gençler etrafta şuursuzca dolanıyordu... Yolu düşenlere: Caddenin ismi Bartolome Mitre.
-Ne geceydi ama- diyerek uyandığımızda ise sokağa çıkma yasağı olduğu görüntüsü veren sokaklarla karşılaştık. Pazar günü olması sebebiyle tüm dükkanlar kapalı, in cip top oynuyor. Yalnızca deniz kenarına yakın plajlarda hereket var. Bir de Mercado del Puerto'da. (Liman Pazarı) Dizi dizi ocakbaşları kurulmuş, yığınsal bazda hazırlanan etler afiyetle tüketiliyor. Sakatat türevi etler de pek moda.
Arjantin'de sevilen, ellerden düşmeyen "mate" burada saplantı ve hastalık boyutuna varmış. Karşıdan bir elinde baston diğer elinde mate zar zor yürüyen yaşlı teyze geçtikten sonra genç bir çift geliyor. Elele tutuşmuşlar, erkek boşta kalan kolunun altına termos yerleştirmiş, kız boşta kalan eliyle matesini çekiyor. Gözyaşartıcı bir mate romansı yaşanıyor. Bir bakıyorsunuz, arkadan hızla gelen adamın eli boş! Şaşırmamak elde değil. Ama, biliyorsunuz ki o da hızlı adımlarla evine ya da işine ulaşıp matesine kavuşacak, ona sarıldıktan sonra içme seansı başlayacak.
Dolayısıyla, Uruguay'ın neden adının sanının duyulmadığı anlaşıldı. Çünkü hepsi mate müptelası, gözleri başka bir şey görmüyor. Mateyi kenara koyduktan sonra muassır medeniyetler seviyesine ulaşmamaları için hiçbir sebep yok...
Kısa Uruguay gezisinden sonra Brezilya macerası başladı.
(UYARI: Resim aciklamalarinin Firefox Mozilla'da cikmadigi uyarisi geldi. Ben siteyi Internet Explorer 6'ya uygun sekilde tasarladim. En iyi performans icin IE6 kullaniniz.)
Florianópolis - Brezilya
Arjantin deyince akla binlerce şey gelebiliyor: Maradona ve bilimum futbolcu, Evita, Carlos Menem, askeri cunta, Che, Falkland Savaşı, vb...
Ya Uruguay denince ? Koca bir boşluk, sonsuz bir hiçlik! Buraya gelene dek benim Uruguay'la ilgili bildiğim tek şey 1930'da kendi ülkelerinde ve 1950'de Brezilya'da yapılan 2 adet dünya kupasını kazanmış olduğuydu. Hatta 50'de Maracana Stadı'nda 190.000 Brezilyalı'nın önünde Brezilya'yı 2-0 yenerek kazandıkları maçtan sonra 190.000 kişinin donup kalması, saatler boyu yerlerinden kalkmamaları, hatta 2 kişinin bu acıya dayanamayarak Maracana'nın tepesinden aşağıya atlamaları meşhurdur. Güzel jest ve mimikleriyle Halit Kıvanç anlatmıştı, kulakları çınlasın.
Cumartesi sabahı Buenos Aires'den Colonia del Sacramento'ya feribotla geçtim. Colonia evleri, doğup büyüdüğüm Urla'daki Rum evlerini andırıyor. Pastel renkli, tek katlı, güzel çiçeklerle süslenmiş evler ve arnavut kaldırımlı sokaklar sevimli bir kasaba çıkarmış ortaya. Uruguay'daki ilk yerleşim olması sebebiyle onlar için tarihi bir önemi de var. Etrafta ilk yerleşimden kalma yıkıntılar (16. yüzyıl) büyük bir gururla sunuluyor!
2 saatlik bir yolculukla Montevideo'ya geldim. Garajda bir sonraki durağım için bilet alırken baktım ki Türkçe aksanla İngilizce konuşan biri! Ve nihayet benim gibi gezen bir Türk'le karşılaştım. Şeref, bir seyahat acentası işletiyor. Kışın işler durulduğunda, karısını ve lisedeki kızını evde bırakıp birkaç aylığına bu tip yolculuklara çıkıyor. Şimdi de 2,5 aylığına G. Amerika'ya gelmiş. Belli bir süreliğine beraber devam edeceğiz.
Şeref'le cumartesi gecesi otele yerledikten sonra ana meydana gittik. Kısaca: Montevideo sallanıyor! Gece kronolojisi şu şekilde: 02.00 Restorana geliş - 02.30 Sipariş verme - 03.30 Akşam yemeği bitirme - 03.45 İki blok ötedeki adım atılacak yer olmayan sokağa varma - 04.00 Gece hayatına başlama... Montevideo şu ana kadar gördüğüm en renkli gece hayatına sahip yerlerden biri. 04.30'da ayrıldığımızda her yer hala tıklım tıklım doluydu, alkol duvarına çarpıp kafa gözü patlatmış gençler etrafta şuursuzca dolanıyordu... Yolu düşenlere: Caddenin ismi Bartolome Mitre.
-Ne geceydi ama- diyerek uyandığımızda ise sokağa çıkma yasağı olduğu görüntüsü veren sokaklarla karşılaştık. Pazar günü olması sebebiyle tüm dükkanlar kapalı, in cip top oynuyor. Yalnızca deniz kenarına yakın plajlarda hereket var. Bir de Mercado del Puerto'da. (Liman Pazarı) Dizi dizi ocakbaşları kurulmuş, yığınsal bazda hazırlanan etler afiyetle tüketiliyor. Sakatat türevi etler de pek moda.
Arjantin'de sevilen, ellerden düşmeyen "mate" burada saplantı ve hastalık boyutuna varmış. Karşıdan bir elinde baston diğer elinde mate zar zor yürüyen yaşlı teyze geçtikten sonra genç bir çift geliyor. Elele tutuşmuşlar, erkek boşta kalan kolunun altına termos yerleştirmiş, kız boşta kalan eliyle matesini çekiyor. Gözyaşartıcı bir mate romansı yaşanıyor. Bir bakıyorsunuz, arkadan hızla gelen adamın eli boş! Şaşırmamak elde değil. Ama, biliyorsunuz ki o da hızlı adımlarla evine ya da işine ulaşıp matesine kavuşacak, ona sarıldıktan sonra içme seansı başlayacak.
Dolayısıyla, Uruguay'ın neden adının sanının duyulmadığı anlaşıldı. Çünkü hepsi mate müptelası, gözleri başka bir şey görmüyor. Mateyi kenara koyduktan sonra muassır medeniyetler seviyesine ulaşmamaları için hiçbir sebep yok...
Kısa Uruguay gezisinden sonra Brezilya macerası başladı.
(UYARI: Resim aciklamalarinin Firefox Mozilla'da cikmadigi uyarisi geldi. Ben siteyi Internet Explorer 6'ya uygun sekilde tasarladim. En iyi performans icin IE6 kullaniniz.)
Florianópolis - Brezilya
Etiketler: Uruguay
1 Comments:
Guney Amerika yorumları sarsıyor insanı. Sanki oraları görmüşüm gibi, sen anlattıkça hasret duyguları yeşeriyor.
Yeter anlatma diyesi geliyor insanın ama yine de bir daha ne zaman yazacak diye heyecanla bekliyorum...
MAli
Yorum Gönder
<< Home