07 Mart 2007

Plaj, Filmler & Gezginler

Ginepabu kumsali Ekvator'a yaklaşıp plaj, kumsal, sıcak hava gibi nimetlerin dozunu arttırınca bünyemde iyiden iyiye gevşeme, rahatlama gibi durumlar hasıl oldu. Buna paralel olarak da yazma sıklığım doğaldır ki azaldı. Atlantik kıyılarında 3 m'lik dalgalarla boğuşan, plajda biraz rötarlı da olsa Angels and Demons'ını heyecan içerisinde okuyan, çeşit çeşit yiyecek ve içecek satan seyyar satıcıları zengin eden tembel ama mutlu bir insan idim geçen hafta...
Recife'den çok fazla haz etmedim. Yakınlarındaki Porto de Galinhas hoş bir kumsal olsa da, olmasa da olur bir yer. Olinda planı ise sağanak yağmur bastırınca güme gitti. Biz de (2 İngiliz, 2 İsrailli, 1 ABD'li, 1 Alman ve ben) buralarda mantar ötesi bir yayılma göstermiş alışveriş merkezlerinden birine gidip film izlemeye karar verdik ve Clint Eastwood'un Flags of Our Fathers'ını izledik.
Bu film, Bombay’da film öncesi saloncak ayağa kalkarak Hindistan Milli Marşı’nı söyledikten sonra izlediğimiz, o zamanlar tüm Hindistan’ı kasıp kavuran Don ve Sydney’deki James Bond – Casino Royale’den sonra, yolculuk esnasında sinemada seyrettiğim 3. film oldu. Don, (Don Carleone gibi) mafya filmi mi, komedi mi, müzikal mi ne idüğü belli olmayan, facia bir filmdi. Casino Royale ise –seyretmişsinizdir- sarışın James Bond’un hiç de zorlanmadan oynadığı iyice bir James Bond filmiydi.
Bu film ise, 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan bir olaydan yola çıkıp sözüm ona kahramanlık müessesesini sorguluyor. Ama, bu kisve altında bildiğimiz tarzdan biraz farklı olsa da yine ABD propagandası yapmaktan geri kalmıyor. Filmden sonra yeni yetme İsrailliler, filmden yola çıkarak ABD’li arkadaşın (John) üzerine gittiler. John ne kadar tartışmak istemediğini, bir ABD fanatiği olmadığını ima etmeye çalışsa da hafif şiddetli saldırı uzun süre sürdü.
İsrailliler bir alem... Açık ara en fazla gezen millet. Kız-erkek tüm İsrailliler için zorunlu olan 3 senelik askerlik hizmetini bitiren -gördüğüm kadarıyla- her İsrailli birkaç ay çalışıp para kazandıktan sonra G. Amerika’ya geliyor. Görünen o ki, bu default (zorunlu) bir davranış olmuş, ülkede kalana kötü gözle bakıyorlar. Onarlı öbekler halinde dolaşıyorlar. Genel olarak diğer gezginlerle ilişki kuramıyorlar ya da kurmak istemiyorlar. Gerçi, genelde gerçekten hiç de sevilmiyorlar. İsrailli turistlere sempatik görünmek için yerel turizm ofisleri tarafından konulan “Tel Aviv buradan 11000 km :) ”, “Şehrimize Şalom” gibi sevimlilik tabelalarının yanında sonradan karalanmış “İsrail - Katiller”, “Hepsini öldür!” gibi pek de sevgi öğesi içermeyen ibareler eksik olmuyor. Para hesapları inanılmaz boyutlarda. 1 kuruşun bile pazarlığını yapmaya çalışıyorlar. Hükümetlerinin acımasız politikasının yanında, bu cimrilikleri ve asosyallikleri de eklenince genelde kabul görmüyorlar, kendi içlerine kapanık öbekler biçiminde dolanıp duruyorlar.
İkinci sırada İngilizler var. Gençliklerinin de verdiği heyecanla her saatte bağırmakta, ortamda yalnız kendileri varmış gibi davranmakta, ulu orta yerlerde çıplak gezmekte (erkekleri) herhangi bir sakınca görmüyorlar. Bu durum, zaman zaman can sıkıcı olabiliyor. Diğer Anglosaksonlar (İrlanda, Avustralya, Y. Zellanda) göreceli daha sakin ve uyumlu.
Hollandalı, Belçikalı ve Alman gezginler ummadığım şekilde inanılmaz arkadaş canlısı ve sempatik çıkıyor. Derhal sıcak sohbetler kurulabiliyor. İsrailliler ve İngilizlere göre yola çıkanlar genelde daha büyük oluyorlar. Belki de akranlık sebebiyle daha rahat anlaşıyoruz, bilemiyorum...
İtalyan ve İspanyolların sayısı az olsa da Akdeniz kanının uyuşması sebebiyle en iyi onlarla anlaşıyorum.
Türk olduğumu söyleyince -net olarak dile getirilmese, yalnızca hissetsem de- en yoğun şaşırma ve memnuniyetsizlik İskandinavyalılar tarafından sarf edildi. Yapıcı şekilde tartışmak isteyenlerle ülkemizin politik durumunu açıklamaya çalışıyorum. Sevindiricidir ki, tartışma genelde “Biz bu tarafını bilmiyorduk, bundan böyle farklı gözle bakacağız” yaklaşımlarıyla sonlanıyor. Yapıcı olmak istemeyenler ise uzak kalmayı tercih ediyorlar. Bu durum da benim pek umur sınırlarım içerisine girmiyor.
Japonların gençleri çok fazla gezmiyor. Gezenler de genelde grup halinde geziyorlar. Her daim sevimliler...
Enteresan şekilde, çok çok az ABD’li (ve Kanada’lı) gezgin var. Gelirlerine ve nüfuslarına baktığınızda ilk sırada onlar olmalıydılar ama neredeyse hiç yoklar. ABD’li arkadaşların belirttiklerine göre, genelde Avrupa’yı gezmeyi hatta belli bir süre orada yaşamayı tercih ediyorlarmış.
Bu gezginlerle gezdiğim yerlere geri dönecek olursak... Recife’den sonra Natal’a geldim. Natal harika! Bütün sahil yüzlerce kilometre olmak üzere kesintisiz kumsal. Dalgalar inanılmaz, surf için birebir. Capirinha, şişte et ve karidesle ortam daha da şenleniyor. Brezilya genelde pahalı bir ülke ama bu plaj abur cuburu gayet ucuz. (Capirinha: 2 YTL, Şişte karides: 1.5 YTL) Natal’ın denizin ortasına yapılan enteresan ve hoş bir kalesi var. Bunun yanısıra, 4x4’lerle 60-70º eğimli kum tepelerden son sürat inmek, yokuşlarda spin atıp yüreği ağza getirmek, ipten kaymak suretiyle göle kendini bırakmak (aerobunda), kum yükseltisinden küçük bir tahta parçasıyla kayarak aşağıdaki göletin içine düşmek (skibunda) gibi adrenalin odaklı aktiviteleri içeren buggy tourlar buranın popüler eğlencelerinden.
Şimdi Brezilya’nın başkenti Brasilia’dayım. Hayatımda gördüğüm en absürd mimarili şehir burası. Yarin buradan Iguazu Selaleri'ne dogru yola cikiyorum...

Recife - Gece Natal & Buggy Plaj sergileri Hindistan cevizinden mataralar
Aerobunda Egzotik hayvan sevdirerek gecim saglayan cocuklar Kumda Skibunda
Kale - Forte dos Reis Magos - Kartpostaldan Kaleden Natal Balik tutma eziyeti Kale - Forte dos Reis Magos - Yerden

Brasilia - Brezilya

Etiketler:

5 Comments:

Anonymous Adsız said...

Evet, arkadaş buldukça, deniz kum gördükçe bizi unutuyorsun.. Arkadaşlarınla beraber fotoğraflarını görmek ilginç olurdu.. fiyatlar inanılmaz. istanbul'da şişte karides ve caipirinha'yı birarada kaç ytl ye tüketiriz bilmiyorum.. Ama 10ytl den az olmasa gerek. Bu extreme aktiviteleri sen de yaptın mı yoksa sadece 4.hakemlik mi yaptın?

Genelde "konulara" bizim açımızdan bakmadıkları veya baktırılmadıkları için bizim ağzımızdan duyunca batılı dostlarımızın çoğunun vizyonu değişiyor..

ST.

7/3/07 08:19  
Blogger Unknown said...

fiyatlar hakkaten inanilmaz!
casina royale bond filmi degil!!
nerde bondun gadget leri? guzel hatunlar? nerde "stirred not shaked" vodka-martini?
Israilliler gayet iyidir:)
hollandalilar gorunuzte sicak kanlidir, ama turkoldugunu ogrenince hepsinden duyacagin soz: "enjoy yourself" olur

7/3/07 11:44  
Anonymous Adsız said...

Deniz bu kadar dertlenme.. onların Türk diye bildikleri arkadaşlar Türkiye'de deniz görmemiş, şehir görmemişken oraya çalışmaya gitmiş ve kültür bocalamasına girmiş insanlar ve onların çocuklarıdır. bu insanları oraya adapte edememek hem Türkiye'nin hem gittikleri ülkenin ayıbıdır. dolayısıyla insanların böyle tepki vermesi çok normal, lakin o gördüklerini Türk zannetmekteler.. Amsterdam'da bu tip Türk arkadaşları görünce sen dahi rahatsız olmuyor musun? bir italyan kız bana siz develerle mi geziyorsunuz nasıl oluyor diye sormuştu 15 sene önce.. dumur oluyosun. ama kabahat bu soruyu soranda değil. o ülkelerdeki elçilikler ve Türkiye'nin tanıtımını yapmakla görevli arkadaşlar biraz "iş yapsalar" bambaşka olur imajımız.. oysa bbc'nin yeni bir araştırmasına göre Türkiye'nin imajı kötüleşiyormuş.. Cüneyt bilabedel imajımızı düzeltmeye çalışırken bu iş için para alan arkadaşların bu işi yıllardır çözememeleri çok enteresan!

ST.

7/3/07 12:26  
Anonymous Adsız said...

onu bilmem de youtube gitti buralarda."Ataturkcu,CAGDAS" bir hakim tarafindan yasaklandi.Yarin internet'in ne oldugunu asla anlayamacak bu adalet gorevlileri senin siteyi falan da ucurmasinlar bi bahaneyle

BAL SULTAN

7/3/07 19:29  
Anonymous Adsız said...

Evet, youtube 'a erişimi engelledi adamlar yaa.. çok komik.. yakında benzer zihniyetle Google'ı da engelleyebilirler mesela.. komedi! bir enteresan ülkede yaşıyoruz bunu kabul edelim.. ayarımız yok... hayır, memleket elden gidiyor adamların aklı fikri salak sulak videolarda yok gülben ergenin bebeğinde, yok bilmemne. misal; hurriyet.com.tr 'de haber diye koydukları şeylere bakarsanız 85 senede geldiğimiz durum ortada... çok yazık, çok.. oysa adamcağız 15 senede ne icraatlar yapmış!

ST.

8/3/07 01:47  

Yorum Gönder

<< Home