Gurbet ellerden son post: Britanya
Bugün, 8.5 ay önce başladığım seyahatimin son günü. Son bir defa daha uzaklarda bir yerlerde konaklayıp evime döneceğim. Dönmeden önce son hafta neler yaptım ettim, kısaca değineyim...
Güneydoğu Asya'yı ve Güney Amerika'yı işgal etmiş İngiliz gençliğinin şımarıklığı yalnızca deplasmanda yoksa kendi ülkelerinde de mi böyleler diye merak etmekteydim. Gördüm ki her yerde böyleler. Alkol alıp böğürmeyi, aşırı hareketlerde bulunmayı pek seviyorlar. Yalnız, yaşını başını almış İngilizler pek bir efendi oluyorlar. Teşekkürsüz, ricasız cümle kurmuyorlar. Nasıl oluyor da bu densiz gençlik zamanla böyle han'fendi, beyfendi görünüme bürünüyor; orası meçhul...
Yolculuğa İskoçya'nın başkenti Edinburgh'dan başladım. Şehir, bir vadinin karşılıklı iki tarafına kurulmuş etkileyici gotik yapıları barındırıyor. Şehirden, Highlands ismi verilen iç kısma günübirlik turlar yapılabiliyor. William Wallace'ın (=Cesuryürek) yakalandığı yeri, Rob Roy'un doğduğü köyü, Harry Potter'ın çekildiği alanları, olmayan canavarıyla ünlü Loch Ness'i bu turda görebiliyorsunuz.
Yıllar önce, henüz daha İngilizce öğrenme aşamasına girmemişken, abimin Starting Point adlı temel İngilizce kitabını karıştırır, bir nebze bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. O kitapta (yanılmıyorsam adı Charles olan) biraz saftan bir arkadaşın maceraları anlatılırken bir yandan İngilizce öğretilir, bir yandan da İngiliz propagandası yapılırdı. Görünen o ki, propaganda işe yaramış, kitabı ele almamın üzerinden yaklaşık 25 yıl geçmesine rağmen orada dünyanın en uzun isimli yeri olduğundan bahsedilen Llanfairpwllgwyngyllgogerychwyrndrobwllllantysiliogogogoch'e gitmekten kendimi alıkoyamadım. Trene bindim, Beatles'ıyla ünlü güzel şehir Liverpool'dan Galler'in bu sessiz sedasız köyüne gittim. (Adından başka bir olayı yok.)
3 favori grubumdan 2'sine (=Portishead & Massive Attack) evsahipliği yapan, diğer favori grubumun (=Radiohead) da gelişim sürecine bir şekilde katkıda bulunmuş Bristol'a, buralara gelmişken gitmemek olmazdı. Her ne kadar, Bristol'ın gece hayatı beni hayalkırıklığına uğratsa da, geceleri bu saygı duyulası grupların müziklerinden ziyade "cıs-tak" adını verdiğimiz haz etmediğim müzik türü hüküm sürse de benim için önemli bir duraktı. En azından isim babası Portishead'e (Bristol'a 50 dk uzaklıkta) gidip şöyle bir dolandım. (Adından başka bir olayı yok.)
Stonehenge'e ve Galler'in başkenti Cardiff'e yaptığım ziyaretler sonrası Britanya yolculuğum, daha da ötesinde -zamanında hiç olmayacakmış gibi gelen, bir şekilde kotarıp da başladıktan sonra da hiç sonlanmayacakmış gibi görünen- 360 meridyenlik bu uzun yolculuğum burada bitti...
Annemin o güzelim sarması ve kabakçiçeği dolması eşliğinde aile saadeti, Kordon'da imbat altında dost meclisi gibi aylardır hasret olduğum sosyal gereksinimlerimi giderdikten sonra bir gözden geçirme süreci için tekrar döneceğim. O zamana kadar, -melankolik zamanların ilacı, mutlu zamanların duygulandırıcısı- Portishead'in en nadide şarkılarından Sour Times'ı dinlemenizi tavsiye ediyorum. Kalın sağlıcakla...
Portishead - Sour Times (Roseland NYC Live '98)
Londra - İngiltere
Güneydoğu Asya'yı ve Güney Amerika'yı işgal etmiş İngiliz gençliğinin şımarıklığı yalnızca deplasmanda yoksa kendi ülkelerinde de mi böyleler diye merak etmekteydim. Gördüm ki her yerde böyleler. Alkol alıp böğürmeyi, aşırı hareketlerde bulunmayı pek seviyorlar. Yalnız, yaşını başını almış İngilizler pek bir efendi oluyorlar. Teşekkürsüz, ricasız cümle kurmuyorlar. Nasıl oluyor da bu densiz gençlik zamanla böyle han'fendi, beyfendi görünüme bürünüyor; orası meçhul...
Yolculuğa İskoçya'nın başkenti Edinburgh'dan başladım. Şehir, bir vadinin karşılıklı iki tarafına kurulmuş etkileyici gotik yapıları barındırıyor. Şehirden, Highlands ismi verilen iç kısma günübirlik turlar yapılabiliyor. William Wallace'ın (=Cesuryürek) yakalandığı yeri, Rob Roy'un doğduğü köyü, Harry Potter'ın çekildiği alanları, olmayan canavarıyla ünlü Loch Ness'i bu turda görebiliyorsunuz.
Yıllar önce, henüz daha İngilizce öğrenme aşamasına girmemişken, abimin Starting Point adlı temel İngilizce kitabını karıştırır, bir nebze bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. O kitapta (yanılmıyorsam adı Charles olan) biraz saftan bir arkadaşın maceraları anlatılırken bir yandan İngilizce öğretilir, bir yandan da İngiliz propagandası yapılırdı. Görünen o ki, propaganda işe yaramış, kitabı ele almamın üzerinden yaklaşık 25 yıl geçmesine rağmen orada dünyanın en uzun isimli yeri olduğundan bahsedilen Llanfairpwllgwyngyllgogerychwyrndrobwllllantysiliogogogoch'e gitmekten kendimi alıkoyamadım. Trene bindim, Beatles'ıyla ünlü güzel şehir Liverpool'dan Galler'in bu sessiz sedasız köyüne gittim. (Adından başka bir olayı yok.)
3 favori grubumdan 2'sine (=Portishead & Massive Attack) evsahipliği yapan, diğer favori grubumun (=Radiohead) da gelişim sürecine bir şekilde katkıda bulunmuş Bristol'a, buralara gelmişken gitmemek olmazdı. Her ne kadar, Bristol'ın gece hayatı beni hayalkırıklığına uğratsa da, geceleri bu saygı duyulası grupların müziklerinden ziyade "cıs-tak" adını verdiğimiz haz etmediğim müzik türü hüküm sürse de benim için önemli bir duraktı. En azından isim babası Portishead'e (Bristol'a 50 dk uzaklıkta) gidip şöyle bir dolandım. (Adından başka bir olayı yok.)
Stonehenge'e ve Galler'in başkenti Cardiff'e yaptığım ziyaretler sonrası Britanya yolculuğum, daha da ötesinde -zamanında hiç olmayacakmış gibi gelen, bir şekilde kotarıp da başladıktan sonra da hiç sonlanmayacakmış gibi görünen- 360 meridyenlik bu uzun yolculuğum burada bitti...
Annemin o güzelim sarması ve kabakçiçeği dolması eşliğinde aile saadeti, Kordon'da imbat altında dost meclisi gibi aylardır hasret olduğum sosyal gereksinimlerimi giderdikten sonra bir gözden geçirme süreci için tekrar döneceğim. O zamana kadar, -melankolik zamanların ilacı, mutlu zamanların duygulandırıcısı- Portishead'in en nadide şarkılarından Sour Times'ı dinlemenizi tavsiye ediyorum. Kalın sağlıcakla...
Portishead - Sour Times (Roseland NYC Live '98)
Londra - İngiltere
Etiketler: Britanya
10 Comments:
"Though we travel the world over to find the beautiful, we must carry it with us or we find it not.”
-Ralph Waldo Emerson -
Hayırlı olsun selametle gel Cüneytcim
bu arada sıcaktan cinnetlemiş bünyemizle seni
"Welcome Home/ Sanitarium "
ile karşılamak isteriz
ps:Nabster rules
Sevgili kardesim,
Seni buradan ugurladik ama es, dost, akraba, tanidik, tanimadik hepimiz, seninle beraber gezdik, dolastik. Belki genlerden kaynaklanan sebeplerle, belki de bloglarindaki hic civimayan, prensiplerinden asla taviz vermeyen, ustun anlatimin ile yasadiklarini, gorduklerini aynen aksettirmeyi basardigin, yillarin tecrubelisi fotografcisi lezzetindeki fotograflarin ile tum gezilerinde kendimi hep senin yaninda hissettim. Bazen kiskandim, bazen imrendim, hatta bazen kacip yanina gelesim de oldu.
Ama sonucta, sen kurkcu dukkanina donuyorsun iste. Aynen kaldigimiz gibi. Sevenlerinle tekrar beraber.
Senin yolculugunda buralarda zorlu donemlerden de gectigimiz de oldu. Senin gezilerin, gezi notlarin buralardan kopmak icin bize ilac da oluyordu.
Naapcaz simdi? Artik Onur gibi, bastan kitabi tekrar oluruz belki.
Donunce, kitabi okumaktan ziyade, gezi anilarini, belki de anlatmaya hasret kaldigin, ama senin anlatma yetenegini ozlemis topluluklarla paylasmani bekliyoruz.
Hos geliyorsun...
Bi daha???
Abin...
Cuneyt yolculugunun bitmesine uzuldum ama sevdiklerin sanirim seni buyuk hasretle bekliyorlardir simdi.
Gezi yazilarini okumak, fotograflarina bakmak cok keyifliydi.
eh, simdilik gecmis olsun diyelim ve tabi hosgeldin! Isin kolay kismi bitti, simdi zor kismi basliyor ;)
Geri donmek…
Evet, işin kolay kısmı bitti bence de ! Müge'yle sürekli konuşuyoruz dönecek ve masabaşındaki işine nasıl başlayacak diye.. Bence bir sonraki gezinin planlamasına başlamışsındır bile..
ST.
yuvana hosgeldin cuneyt'cim.
Cüneyçim,
Gelmene seviniyor,fakat 360.com'un aktif olmamasına üzülüyor olacağız.Belki bundan sonra gezi yorumların yerine,sinema yorumlarını okuruz.
Özlemle kucaklıyoruz.
Duru-Dilek-Serkan Uyanık
Selam abi,
Seninle hemsehri olmamiza ragmen(bende Izmirliyim) yolculugunun bir duragi olan Melbourne, Avustralya'da Varol vasitasi ile tanistik. Diger yorum yapan arkadaslarinda da dedigi gibi seninle beraber bizde gezdik dunyayi. bu blog ve anlatimin icin cok tesekkur. artik insallah Izmir'de gorusmek uzere diyelim ileride... Yuvana, memlekete hos dondun :)
Temmuz sonu Selçuk' tayız kardeşim. O doyulmaz muhabbetine ortak oluruz inşallah.
Harbiden hoşgeldin biladerim...
Barış&Aliye
Yorum Gönder
<< Home