15 Eylül 2007

Bitirirken...

Ben - Canaima VenezuelaYolculuğu sonlandırdıktan sonra siteyi de sonlandırma vakti geldi çattı.
Geçen yıl bu zamanlar başladığım ve 8.5 ay süren dünya turum süresince gözlemlerimi bu site üzerinden sizlerle paylaştım. Sağolun, sizler de yorumlarınızla maillerinizle onbinlerce kilometre uzakta olduğum vakitlerde dahi hiç yalnız hissettirmediniz.
Şimdi "standart" hayata kaldığımız yerden devam etme zamanı. Kuşkucu, meraklı, mevcuttan ziyade hep biraz daha ötesini görmek isteyenlerinizle bir gün bir yerlerde buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın...

(Bu siteye yolu aylar yıllar sonra düşenler için NOT: Bu site Ekim 2006 - Haziran 2007 ayları arasından yaptığım dünya turu boyunca yaşadığım deneyimleri içerir. "Hangi akla hizmet bu adam böyle bir işe kalkışmış" diyorsanız ilk yazımı, "ne ummuş da ne bulmuş" diyorsanız şu röportajımı okumanızı öneririm. Sağdaki sütundan ilgili yazılara, resimlere, filmlere ve gezi güzergahlarına ulaşabilirsiniz. Yeni seyahatlerimle ilgili yazı ve fotoğrafları ise yeni sitem Cüneyt 361 sitesinden takip edebilirsiniz.)

"All you touch and all you see
Is all your life will ever be"
(Dokunduğun ve gördüğün her şey - Bundan sonraki hayatın olacaktır)
Breathe - Pink Floyd

Izmir

Etiketler:

Değerlendirme: İzlanda & Britanya

Mind The Gap - Boşluğu Zikretmekİzlanda
Dünyanın en güney kentini (=Ushuaia ve dolayları) görmeme müteakip en kuzey başkentini de görme arzusuyla Reykjavik uçağına atlayıp gittim İzlanda'ya. Geziyi özellikle beyaz gecelere denk getirerek vesileyle kafamın bir türlü basmadığı "güneş nasıl hiç batmayabilir, eğer topu topu 1-2 saatliğine batıyorsa nereden batar nereden doğar" gibi sorular bütününe de cevap bulmak niyetindeydim. Cevap da buldum nitekim. Meğer bu günlerde güneş kuzeyin az batısından batar, 1-2 saat kaybolduktan sonra az doğusundan doğarmış...
Reykjavik civarlarında geçirdiğim 3 günde bir jeotermal elektrik santrali yapımı sırasında istemdışı ortaya çıkmış masmavi sıcak havuzcuk Blue Lagoon'u ziyaret ettim; Strokkur Gayzeri, Gullfoss Şelalesi ve Kerith Krateri'nden ibaret Golden Circle'a katıldım.
Bunların haricinde İzlanda deyince aklımda kalacaklar: Astronomik fiyatlar, sakin (tamam biraz fazla sakin) insanları, adaya ay görünümü veren püskürük kaya formasyonları, balık, soğuk, balık, soğuk ve astronomik fiyatlar.
Harcamayı azaltmak için, yemeğinizi süpermarketlerden alabilirsiniz. Konaklama konusunda ise biraz erken rezervasyon yaparak ve HRS'yi kullanarak uygun fiyatlı otel bulabilirsiniz.
(***)

Britanya
Londra metrosunun mottosu "Mind The Gap" anonsunun ardında çok önemli işaretler olduğunu düşünürüm oldum olası. Basit bir basamağa dikkat çekme uyarısından çok "Boşluğu zikret - Bugün hiç boşluğu düşündün mü" gibi bir anlam ararım kelimeler ardında. Yine bu anonslar sonrası uhrevi bir silkinişle Londra metrosunda başladığım Britanya yolculuğum İzlanda molasının ardından K. İrlanda ile sürmüştü.
K. İrlanda'da Giant's Causeway ile başlayıp IRA'nın kalesi Derry'ye gittim. IRA ne halde bir göreyim istedim. Etnik bazlı görünen anlaşmazlıkların çoğunun altında aslında ekonomik sebeplerin yattığı gerçeğiyle burada da yüzleştim. Yıllar boyu birbiriyle didişip duran Katolik İrlandalılar ile Protestan İngilizler gelir seviyeleri ve yaşam standartları aşağı yukarı aynı olunca artık didişmez olmuşlar. Yakın zamanda da elele verecekler gibi görünüyor.
Ortaçağ'daki görüntüsünü aynen koruyan Edinburgh ve Highlands İskoçya'daki duraklarımdı. Beatles'ın memleketi liman şehri Liverpool, dünyanın en uzun isimli yeri Llanfairpwllgwyngyllgogerychwyrndrobwllllantysiliogogogoch, trip hop'un doğduğu Bristol, sevimli roma hamamı kenti Bath, uzaylı yapımı (!) Stonehenge ve Galler'in başkenti Cardiff diğer duraklarımdı Britanya'da...
(***½)

Londra'ya bir bakış - Thames kıyısıİzlanda coğrafyası - KartpostaldanNesjavellir Jeotermal Elektrik Santrali - Türkiye'de de konuk ettiğim Filipin asıllı ABD'li arkadaşım June ve benGiant's Causeway - K. İrlanda
Edinburgh Kalesi - İskoçyaİskoçya tepeleriLiverpool - Gece

İzmir

Etiketler: ,

01 Eylül 2007

Değerlendirme: İspanya & Portekiz & Fas

Flamenco İspanya
2001 yılında Barcelona'yı ziyaret etmiştim. Gaudi aşkıyla La Sagrada Familia, Park Güell gibi yerleri hızlıca görüp Interrail turuma devam etmiştim. 2 sene kadar önce de Fransa tarafından Bask Bölgesi'ne 1-2 saatlik kısa bir ziyaretim olmuştu. Hepsi bu...
Koca Güney Amerika'ya dilini dinini vermiş bu ülkeye gereken önemi verememenin sıkıntısını her daim hissetmiştim.
5 aylık Güney Amerika macerasından sonra Madrid'e ulaştım. Santiago Bernabeu'yu müze tadında gezmeme müteakip Real Madrid - Deportivo La Coruña maçını izlemek, Guernica'nın orjinalini irdelemek, arenada boğa güreşi seyretmek nasip oldu Madrid'te.
Eşsiz güzellikteki Kurtuba Camii'yle ünlü Cordoba, peri masallarından fırlamış Elhamra Sarayı'nı barındıran Granada, enteresan bir şehir bölge planlamaya sahip Cadiz, berberleriyle ve UEFA kupalarıyla ünlü (her ne kadar ben orada berber ve UEFA kupası görmemiş olsam da) Sevilla (çift l'nin y şeklinde okunmasına istinaden "seviya" şeklinde okunması rica olunur) ilgimi çeken, görmeye zamanım yeten yerler oldu.
(***½)

Portekiz
2 günlük gezide ancak Lizbon'u ve ilçesi Sintra'yı gezebildim. Halbuki kuzeye yollanıp Porto'yu, ya da güneydeki Faro'yu görmek de ne denli güzel olurdu ama nasip değilmiş...
Acaip dil Portekizce'yle Brezilya'dan sonra burada da haşır neşir olmak ve "bu ne menem dildir böyle" demek, 3 İstanbul benzeri Lizbon'un tramvaylı yollarını arşınlamak, güzel deniz akvaryumunu gezmek, içli Portekiz türküsü fado'yla melankolikleşmek, Sintra'da mason dehlizlerine hayran olmak Portekiz gezisinin ardından akılda kalanlardı.
(***½)

Fas
"Nereden başlasam, nasıl anlatsam" der şair (peki, şarkıcı ve hatta grup) kelimelerin kifayetsizliğine dem vurmak için. Burası için de kelimeler kifayetsiz. Belki de, daha önce Arap memleketi görmemiş olmam sebebiyle bura beni kalbimden vurdu.
Keşmekeşi, tacizci ve kazıklama odaklı esnafı, kirliliği yok muydu, elbet vardı. Ama, dinamik ve sürpriz dolu yaşam, egzotik hava, buram buram tarih kokan sokaklar mevcut tüm olumsuzlukları unutturmakla kalmadı, tadına doyum olmayan harika bir 5 gün yaşattı bana.
Filmden herhangi bir iz taşımayan, daha çok devasa camisiyle akılda kalan Casablanca (Arapçası ile Dar-el-Baida), garbın ve şarkın kaynaştığı Rabat, güzel souk'larıyla (bkz. Kemeraltı'nın arka sokakları) Fez ve mahşerin dünyamızdaki ön denemesi Cema el Fna Meydanı'yla Marakeş unutulmazlardandı...
(****)

Matador - Madrid Lizbon sokakları Hasan II Camisi - Casablanca Çocuk - Marakeş

İzmir

Etiketler: , ,

21 Ağustos 2007

Değerlendirme: Kolombiya & Küba & Venezuela

Kolombiya
Ne yalan söylemeli, gezimin en az tad veren yeri oldu. Ben mi yanlış mekanlarda dolaştım - doğru yerleri bulamadım; yoksa malzeme anca bundan ibaret midir - bilemiyorum. Yıllardır kulaktan kulağa yayılan kokain menşeli potansiyel tehlike hikayeleri (Örn: 1994 Dünya Kupası'nda takımının yenilgisine sebep olan Escobar'ın barda vurulması, her mermiden sonra gool diye haykırarak sevinilmesi hikayesi) ve yerel halkın "aman geceleri sokağa çıkma, o sokaktan aman öteye geçme" söylemleri sekteye uğrattı belki de gezi zevkini. Pasto, Popayan, hoş bir sürprizle Meral'le karşılaştığım Cali ve tarihi Cartagena idi gezdiklerim - gördüklerim... (**)

Küba
Bura bir ömre bedeldi. Azraille gelgitli oyunlar oynayan Fidel Castro'nun karizmasının hala her yeri kasıp kavurduğu, yoldaşları Che ve Cienfuegos'un saygıyla anıldığı, 1950 model janjanlı Amerikan arabalarıyla, büyüleyici kumsallarıyla ve -evet- büyüleyici kızlarıyla unutulmaz duraklarımdan biriydi. Değerli dostum Avni'nin katılımıyla daha da bir anlam kazandı. Havana'sıyla, Varadero'suyla, Trinidad'ıyla, Viñales'iyle gönüllerde taht kurdu. (****)

Venezuela
Caracas niteliksiz, bol tehlike arzeden, dünya güzeli efsanesine teğet dahi geçemeyen çok da gereği olmayan bir şehir. Buz kesen (ortalama 10 derece) otobüslerle yapılan uzun yolculuklardan sonra 5 ay yerim yurdum olan G. Amerika'ya buradan veda etmem ve aylar boyu beni perişan eden İspanya vizemi buradan alabilmem kayda değer anekdotlardı.
Angel Falls akıllara durgunluk veren güzeller güzeli, hayretler içinde bırakıcı şahane bir destinasyondu. Bolca övülen Roraima ve Merida'ya da gitsem tam olacaktı ama nasip değildi. Olamadı. (**½)

(NOT: Bir önceki yazımda değindiğim Peru'da geçtiğimiz hafta 8.0 richter büyüklüğünde bir deprem oldu. 4 ay önce karşısında Peru yemeği yediğim, akşam ayinine katıldığım Pisco Katedrali yerle bir oldu; yalnızca orada yine bir akşam ayinine gitmiş 170 kişi hayatını kaybetti. Bir nevi Galapagos tadındaki, binlerce hayvanı barındıran Paracas Milli Parkı büyük zarar gördü. Milyonlarca yılda oluşmuş Katedral Kayası yıkıldı. Güle eğlene sandboard yaptığım Huacachina - Ica'da insanlar şimdi can derdinde... Güzel Peru insanına başsağlığı diliyorum.)

Cartagena - Kolombiya Varadero - Küba Havana'lı kızlar - Küba Canaima - Venezuela
Pisco (Sağda artık var olmayan ve 170 kişinin hayatına mal olan katedral) Paracas Milli Parkı (Şimdi yıkılmış Katedral Kayalığı) Deprem-1 (Ica Katedrali) Deprem-2 (Ica)

İzmir

Etiketler: , ,

14 Ağustos 2007

Değerlendirme: Bolivya & Peru & Ekvador

Street Scene, Lima Peru (Wilfredo Castelo Luza 1954- ) İnka İmparatorluğu'nun uzantısı bu 3 ülkeyi bölmeden değerlendirme eğilimindeyim. İnka zamanında beraberce mutlu mesut yaşayan, İspanyol mezaliminden sonra darmaduman olup ayrılmak zorunda kalan bu güzel insanları varalım burada bir tutalım.
Bu komik şapkalı teyzeler, püsküllü bereli amcalar, lamalar diyarlarının dili, dini, tarihi de bir. Hikaye kısaca şöyle: İnka vaktinde, Pizarro gelip yerel halkın çoğunu kılıçtan geçiriyor. Sonrasında halk can korkusuyla asimile oluyor. Dilini (=Quechua, Aymara) ve dinini unutuyor. İspanyolca konuşmaya başlıyor, katolik oluyor. İspanyollar tarafından farklı bölgelere bölünüyorlar ve yüzyıllarca sömürüldükten sonra Venezuela'lı kurtarıcı (=gözünü sevdiğimin libertador'u) Simon Bolivar tarafından kurtarılıyorlar. Müteşekkirlik babında:
a- Üst Peru'ya "Boliv"ar sevdasına "Boliv"ya ismi veriliyor.
b- Bolivya'nın başkentine Bolivar'ın en önemli komutanı Sucre'nin ismi veriliyor.
c-Ekvador'un para birimi yine Sucre oluyor. (şimdi USD)
d- Her üç ülkenin de ilk başkanı Bolivar oluyor.
Ama enteresan şekilde, Peru Pizarro'yu resmi olarak ülkenin kurucusu sayıyor. Bu katilin resimlerini sağa sola asıyorlar. Halk kendisinden yokedici (=destructor) diye bahsetse de garip bir resmi tarih dayatması!
Lamalar ve diğer lamagiller, garip kafa giysileri elbette gezinin her an her saniyesinde yer alıyordu. Diğer akılda kalanlar ise: Tüm dünya gezimin en güzel sürprizi Salar de Uyuni (gitmeden önce adını sanını duymama cehaletinin de yarattığı müthiş etkiyle), La Paz - Ölüm Yolu'nda bisikletle 4 saatte inilen 4000m ve katedilen 67 km (=tam gaz adrenalin), dünyanın tepesindeki göl Titicaca, her ne kadar beni Angkor Wat kadar etkilemediyse de Machu Picchu, hayret uyandırıcı Nazca çizgileri ve neredeyse tüm ekvator üzerinde hak iddia etmeye çalışan ekvatorsever Ekvador'lular...
Bu 3 ülke, yerli ve tarihsel Güney Amerika'yı en iyi temsil eden ülkelerdi...
(****)

Lama Gezi arkadaşlarımla - Salar de Uyuni (Bolivya) Titicaca Gölü (Bolivya) Machu Picchu (Peru)

İzmir

Etiketler: , ,

05 Ağustos 2007

Değerlendirme: Brezilya

RioBrezilya, G. Amerika'nın Portekizce konuşan yegane ülkesi olmasının yanısıra renkliliği, hareketliliği sebebiyle de hak ediyor "nevi şahsına münhasır" sıfatını.
Amerika'da (artık neredeyse ABD'de bile) İspanyolca mutlak hakimiyet kurmuşken, her yer İspanyol hegemonyası altında inim inim inlerken Brezilya'nın hangi akla hizmet Portekizci olduğundan dem vurayım öncelikle.
16. yüzyılın başında İspanya ve Portekiz emperyalizmin temellerini atarak orayı burayı keşfetme (sanki işgal desek daha mı yerinde olacak!) yarışına girmişken, kısa süre sonra doğal olarak senindi - benimdi kavgasına başlıyorlar. Katoliklik'in yayılması, Vatikan'ın cebinin -dolması da dolması- sebebiyle o zamana kadar gidişattan ziyadesiyle memnun olan papa tehlike sinyalleri sonrasında paniğe kapılıyor ve dahiyane bir fikirle Portekiz'in ve İspanya'nın keşfedeceği toprakları ayırmaya karar veriyor. Atlantik'in tam ortasından geçen bir çizgi çiziyor ve diyor ki: "Çizginin doğusu Portekiz'indir, batısı İspanya'nın!" Ancak, bakir koca Amerika'nın İspanya'ya gittiğini gören Portekizliler itiraz ediyorlar. Bu mızmızlanma sonucunda papa çizgiyi biraz daha batıya kaydırıyor ve böylelikle Amerika'nın en doğusu (=Brezilya) Portekiz bölgesine geçiyor. İşte bundandır ki, Brezilya haricinde (kuzey hariç) tüm Amerika İspanyol sömürgesi olmuştur, ve işte bundandır ki Asya'da ve Afrika'da bol bol Portekiz sömürgesi varken (Angola, Mozambik, Macau, Doğu Timor,vb) buralarda İspanyol sömürgesi yok denecek kadar azdır.
Brezilya, G.Amerika'nın en büyük ve en kalabalık ülkesi. Bunda diğer İspanyolca konuşan ülkeler gereksizce bölünmüşken, Brezilya'nın "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" mottosu altında birleşmişliğinin payı elbette büyük. Ülke böyle büyük olunca doğal olarak çeşit çeşit kültürü de bünyesinde barındırıyor. Şili ve Ekvador haricinde tüm G. Amerika ülkeleriyle komşu olunca (=10 adet) ve her komşudan da biraz kültür ithal edince kültür bereketi daha da artıyor.
Güneydeki Brezilyalılar Uruguay ve Arjantin etkisinde mate bağımlılığı yaşarken (insan trafik kazasını elinde mateyle izler mi! Güney Brezilya'da izler), Rio'dakiler öz kültürleri sambayla yatıp kalkıyor, kıvrak kıvrak dansediyor. Salvador'daki çikolata renkli Brezilyalılar Afrika'dan alıp getirdikleri, Brezilya'nın taşıyla toprağıyla yoğurdukları kavga+dans'ları capoeirayla coşarken, kuzeydeki sahillerde (Natal, Recife, Maceio, Fortaleza, vb) keyfi yerindegiller yan gelip yatarken capirinha'larını yudumluyor. (Arzu edilirse kokteyl votka ile oluşturalabilinir, ona da capiroska diye hitap edilir.) "Başkent kurmakta zorlama yoktur" mentalitesini özümseyememiş neferlerin metazori şekilde oluşturdukları yeni başkent Brasilia'da memurlar dolmuşlarla ev-iş arası mekik dokurken, Amazon'da da çoğunlukla yerli kökenden gelen halk, turistleri oluk oluk Amazon Nehri'nin derinliklerine taşıyor.
Brezilya, işte böylesine hareketli, neşeli, rengarenk bir ülke. Tabii, Cidade de Deus (City of God) filminde çarpıcı bir şekilde işlenen favela (=suç oranının belki de dünya rekoru kırdığı Brezilya varoşları) gerçeğini de unutmamak gerek elbet. (Fragman) Ekonomik uçurum Türkiye'ye rahmet okutacak cinsten olsa da, dolayısıyla özellikle Rio'da her an her an saniye suç konusu paranoya yaratsa da gezimin en önemli noktalarından biriydi. 1 ay kaldım ama yine de gitmek isterim, yine de giderim.
(****)

Karnavaldan enstantane Rio - Gece Brasilia - Meclis ve Dios Candangos Amazon'da yavru timsah tutma çalışmaları

İzmir

Etiketler: ,

28 Temmuz 2007

Değerlendirme: Arjantin - Uruguay - Şili

TangoSeyahatimin en uzun süresinin geçtiği G. Amerika'yı 4 ana bölgeye ayırmak mümkün:
a) Akdeniz ülkesine benzergiller: Arjantin, Şili, Uruguay, Paraguay
b) Nevi şahsına münhasır: Brezilya
c) İnka çocukları: Bolivya, Peru, Ekvador
d) Karışık ırklı salsa-severler: Kolombiya, Venezuela (ve hatta lokasyon olarak uzak olsa da kültürel anlamda yakınlığıyla Küba)
Bu gruplar niçin gereksiz yere ülkelere bölünmüştür, dini dili geçmişi bir olan -örneğin- Uruguay'la Arjantin niçin beraber değildir, Bolivar'ın zamanında aynı ülkeye (Gran Colombia) dahil ettiği birbirinin kopyası Kolombiya ve Venezuela hangi akla hizmet sonradan ayrılmıştır - gibi sorular insanın zihninde yankılanıp duruyor. İlk grupla başlayalım...

Arjantin
"Bir Türk olarak doğmasaydın, nereli olmak isterdin?" sorusuna bundan sonra böyle gönül rahatlığıyla verebileceğim bir cevabım var: Arjantin.
Adı güzel - kendi güzel Tierra del Fuego'dan yola çıkan, Patagonya'da mavinin kırmızıyla ahenkle dans ettiği günbatımlarını izleyen, Moreno Buzulu'nda masif büyüklükte buzların yeri görü inlettikten sonra kırılıp suya gömülmelerini gören, yolda yürürken sağlı sollu geçen Miss Argentina'lara selam eden (erkek eşraftan sıklıkla aldığım soru olan "En güzel kızlar neredeydi?" sorusuna da cevabımdır; Venezuela mı, geçiniz efendim geçiniz), Buenos Aires'de geceyarısından sabahlara dek süren tango partilerine katılan, Iguazu'nun nadide güzelliğine iç geçirerek bakabilen bir kişinin gözü açık gitmez.
(Eşsiz Patagonya doğasını yakinen görmek isteyenlere, birkaç gün önce TV'de izlediğim, dünyanın diğer ucundaki yaşamların da buradakilere ne kadar benzediğini usta bir dille anlatan Arjantin Hikayeleri filmini önermek isterim. - Fragman)
(****½)

Uruguay
Aslında, Uruguay için farklı bir konu başlığı açmak bile abesle iştigal. Uruguay'ı ve Arjantin'i ayıran yegane şey Montevideo ile Buenos Aires arasındaki Río de la Plata Nehri. Bir de, eti ve mateyi Arjantinliler'in sevdiğinden bile daha çok sevmeleri. Hepsi bu...
(***)

Şili
Sanmayın ki dünyada yalnızca biz "Havasına, suyuna, taşına, toğrağına; bin can feda bir tek dostuma" megalomanlığı içindeyiz. Her ülke, kendisinin dünyanın en güzel ülkesi olduğunu iddia ediyor. Havaalanlarında, sınır kapılarında, devlet ofislerinde ülkelerinin en güzel noktaları fotoğraflarla sergileniyor, iç reklam durumu hiç eksik olmuyor. Ancak, bu işi en abartan ülke sanırım Şili...
Ülkelerinde gerçekten de buzuldan çöle, dağdan göle her tür doğa oluşumu mevcut. Gerçi, kuzey-güney arası 4630 km olunca (mukayese: Hartum-Sudan'dan St. Petersburg-Rusya'ya) her iklime sahip olmaları gayet doğal, çok da böbürlenecek bir durum yok. Standart bir başkent diyebileceğimiz Santiago'dan sonra dünyanın en uzak yeri - gizemler diyarı Paskalya Adası'nı, Patagonya'nın belki de en güzel yeri olan Torres del Paine'yi ve dünyanın en kurak yeri Atacama Çölü'nü görmüştüm.
Daha göremediğim onca yeri de hesaba katarsak adamların böbürlenmesi gayet yerinde belki de...
(***½)

Moai Penguenler ile Ushuaia'da Torres del Paine Iguazu Şelaleri

İzmir

Etiketler: , ,

23 Temmuz 2007

Değerlendirme: Yeni Zelanda & Fiji

Maori kadını Yeni Zelanda
Küçüklüğümde, ileriki yaşlarda bir yerlere göç edeceksem o göç edilecek ülkenin Yeni Zelanda olmasını tercih etmiştim hep. TV'de her gün Yeni Zelanda görmüşlüğüm, kitaplarda okumuşluğum da yoktu. Ama, kaynağı neredendir bilinmez / bilmem, içimde öyle bir hissiyat zuhur ederdi. Gidip görünce, diyorum ki: "haklıymışım, dünyanın en yaşanası -uygar- ülkesi Yeni Zelanda'dır, bir şekilde göç edesi olanlar varsa mesafeyi dert etmeyip buraya gitmelidir."
Avustralya'ya da benzer methiyeler düzdüğümün bilincindeyim. Normaldir, çünkü iki ülkenin yaşam tarzı açısından birbirinden hiçbir farkı pek yok. Y. Zelanda'nın artıları ise şunlar:

* Avustralya gibi -gereksiz yere- büyük değil.
* Doğal güzelliği (özellikle gidemediğim Güney Adası'nı öve öve bitirememişlerdi - Yüzüklerin Efendisi'ndeki doğa manzaralarını anımsayınız) Avustralya'nın toz topraktan ibaret ıssız çölleriyle mukayese kabul etmez.
* Aussie'ler (=Avustralyalı'lar) , ülkenin doğal sahipleri aborjinleri toplumdan soyutlamışken, kiwiler (=Y. Zelandalı'lar) kendi yerlileri olan maorileri yerlere göklere sığdıramıyorlar, onlarla barışık ve kaynaşık halde yaşayıp gidiyorlar.
Özet: Dünyanın en yaşanası ülkesi...
(****½)

Fiji
Fiji'yi görmek gerçekten çok tehlikeli. Bembeyaz kumsallarını, bilimum egzotik ada filmlerine evsahipliği yapan adalarını, kıyıdan 50m ileride bulunan akvaryum tadındaki mercan kayalıklarını, tüm yıl 30ºC civarında dolaşan ideal havasını, vur patlasın çal oynasın mutlu mesut yaşayan - bula'sını eksik etmeyen güzel insanını gördükten sonra insan her an "yahu, dünyadaki cennet burada, NKA (normal koşullar altında) topu topu 70-80 sene yaşayıp gideceksek trafiktir, iştir, strestir, ben oralarda ne diye harap ediyorum kendimi, ben en iyisi kavamı yudumlayıp şu palmiye altında uyumaya devam edeyim" diyebilir, hayatı sorgulayıp orada çakılıp kalabilir. Gerçi, kulağa da pek tehlikeli bir düşünceymiş gibi gelmiyor sanki...
Özet: Ölümden sonra cennete gidebileceksek, bana Fiji kadar bir yer yeter, ötesini istemem.
(*****)

RÖPORTAJ: Yapılacak geziler için ideal bir kaynak özelliğini taşıyan Gezi Yorumları sitesinin "Yoldan Çıkanlar" bölümünde bir yazım yayımlandı. Merak edenler şöyle buyursun:
Yoldan Çıkanlar - Cüneyt Güven

Aukcland Eski maorilerden kim kaldı... Mana Adası 1 - Fiji Mana Adası 2 - Fiji

İzmir

Etiketler: ,

17 Temmuz 2007

Değerlendirme: Avustralya

Koalaİnsanın rahata alışması çok kolay oluyormuş, buna kanaat getirdim. Sen değil misin ki 40 saatlik zelzeleli yolculuklarda laptopta fotoğraf editlemeye ve zor zenaat yazı yazan, sen değil misin ki nuh nebiden kalma internet cafelerde uploadla boğuşup bin kilometrelerce ötedekilerle yaşadıklarını paylaşmaya çalışan... Şimdi evde yatıp yuvarlanma moduna girince, elin altında bilgisayar ve internet bulunmasına rağmen bir gevşeme ki sormayın gitsin. Show TV'de Hülya Koçyiğit-Ediz Hun filmidir, Güzelyalı'da nargiledir, Kordon'da bardır cafedir derken el ayak pek klavyeye gitmez oldu.
İyiden iyiye gevşediğim anlara ve muhtemelen dışarıdaki bir randevumdan az öncesine denk gelen "Ben dün Kamboçya gördüm" kapsamlı bir önceki yazımdan dolayı huzurlarınızda aslında birer Manas Destanı'nı hak eden Tayland ve Kamboçya'ya özürlerimi bir borç bilirim. Hele hele, dünyanın yeni 7 harikası arasına "dünyanın en güzel yapısı" Angkor'u almamalarından sonra ayrı bir yazı yazmak icap ederdi ya "Allah bildiği gibi yapsın onları" diyelim ve gezimin 7.ülkesi Avustralya'ya bir göz atalım.

Avustralya
Açıkçası, Avustralya'da bu kadar uzun süre (3 hafta) kalmayı planlamamıştım. Round The World biletini aldığım Eylül'de dahi, Noel öncesi 2 haftada Bangkok'dan Sydney'e bilet bulunmaması sebebiyle erken uçmak zorunda kalmıştım. (Avustralya halkındaki bu Tayland sevgisini ya da tersini hala da anlayabilmiş değilim.)
Dolayısıyla, ilk durağım Sydney'de 8 gün kaldım. O zaman da öyle hissetmiştim, şimdi gördüğüm diğer şehirlerle de karşılaştırıyorum ve hissettiklerimi daha da perçinliyorum ve diyorum ki: Modern hayatta, gelişmiş düzende dünyanın en yaşanası kenti Sydney'dir. Bu denli gelişmiş bir kent olmasına rağmen, gelişmenin önlenemez yan etkileri olarak gördüğümüz kirlilik, yüksek suç oranı, trafik, gürültü, insaniyetsizlik gibi negatif kavramların kıyısından köşesinden bile geçmediği; "hem ilerlemek hem de başkalarıyla mutlu mesut böyle yaşamak böyle olur" dedirten harikalar diyarı.
2. durağım olarak ya Ayers Rock'ı barındıran Uluru'ya ya da Great Barrier Reef'i barındıran Cairns'e gidecektim. Noel öncesi ancak Cairns'e yer buldum. 150 km dalgalara bata çıka gittikten (+ bir servet ödedikten) sonra gördüğüm güzel mercan görüntülerinin aynısını 2 hafta sonra Fiji'de şnorkel paletle kıyıdan 50 m ötede görebileceğimi bilseydim, belki ne yapıp edip Uluru'ya gitmeye çalışırdım. Nasip diyelim. Her dalgıcın hayali Great Barrier Reef mükemmel bir denizaltı tablosu gibiydi, ancak onca zahmetten sonra birkaç günlük bir tur daha yerinde olurdu diye düşünüyorum şimdi.
Son durağım Melbourne, Çavdar ailesi ile arkadaşlıklarını esirgemeyen diğer Türk dostların konukseverlikleriyle yolculuğumun ortasında bir vaha, bir soluklanma yeri oldu benim için. Melbourne, Sydney'i agresif kapitalist yapıda bulan (!) Avustralyalı'ların rahat yaşama alanı olarak gördükleri kent. Handikapı ise coğrafi olarak denizin dibinde olmasına rağmen, her nedense biraz içeride nehir kenarına kurulmuş ve Sydney'deki gibi denizin doğal güzelliği 4'e 5'e katlayan etkisinden faydalanamamış olması.
Özetle, Avustralya gezmek, görmek ve dahası ömür boyu yaşamak için ideal bir güzergah.
(***½)

Önden Opera Binası (Sydney) Kangurugil ile(Sydney) Dikiz aynasından günbatımı (Melbourne) Alev oyunları(Melbourne)

İzmir

Etiketler:

08 Temmuz 2007

Değerlendirme: Tayland & Kamboçya

500 Baht ve Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej (Rama IX)Tayland
Meleklerin şehri Bangkok, bembayaz kumsallar, Buda'nın ısrarla yan gelip yattığı tapınaklar akılda kalanlar.
(***½)

Kamboçya
Dünyanın en büyülü yeri Angkor'a ev sahipliği yapan yer...
(****)

İzmir

Etiketler: ,

07 Temmuz 2007

Değerlendirme: Hong Kong & Japonya

Şeker Kız CandyHong Kong
Hindistan ve Nepal'den sonra medeniyete ulaştığım yerdi. Devasa gökdelenleriyle "Aslında Avrupa da köymüş", harika yemekleriyle "Herkes Çin yemeği yese ya" dedirten yer...
(***)

Japonya
Japon kültürünü, dünya ortalamasına en uzak kültür olarak nitelendirebilirim. Sistematik kalabalığıyla arı kovanını andıran Tokyo'suyla, güzel bahçelerle bezenmiş Kyoto'suyla, üzücü geçmişi iç burkan Hiroşima'sıyla; içlerinden her an bir Shogun fırlayacakmış gibi duran tapınakları, mermi hızında giden Skinkansen trenleriyle unutulmaz bir ülkeydi. Özetle, ortaçağın ultra teknolojiyle kucaklaştığı yer...
(***)

(NOT: Son haritanın da eklenmesiyle güzergah listesi tamamlandı: İzlanda & Britanya)

İzmir

Etiketler: ,